Prag’ın Kısa Tanıtımı
Avrupa’nın merkezinde bulunan Prag –birçok kişinin düşündüğünden biraz daha kuzeyde veya batıda yer almaktadır – Vlatva Nehrinin kıyılarında kurulmuştur. Bu konum hem bölgenin taktik avantajlarından, hem de sakinliğinden dolayı tercih edilmiştir. Ünlü eski şehir ‘çanak’ şeklindeki tepelerin üzerine kurulmuştur.
Komünist rejimin çöktüğü 1989 yılına kadar turistler tarafından pek ziyaret edilmemesine rağmen, Prag günümüzde Avrupa’da en çok turist çeken noktalarından birisidir.
Galerilere ve müzelere ilgi duymayan, en isteksiz ve yorgun turistlerin bile ilgisini çekebilecek az sayıda yer bulunmaktadır. İşte Prag bu az sayıdaki yerden birisidir. Savaştan hiçbir zarar görmeyen şehrin 1000 yıllık tarihi, şehrin her köşesinde varlığını hissettirmektedir. Avrupa’nın en büyük merkezlerinden birisi haline gelen şehir benzersiz manzaralar ve atmosfer sunmaktadır. Şehir yüzlerce yıl Bohemya’nın Kale Bölgesi olmuştur. Orta Çağda Prag 4. Chares’ın başkenti olarak önem kazanmıştır. 4. Charles Batı Avrupa’nın büyük bir bölümünü hakimiyeti altına almayı başarmış bir Kutsal Roma İmparatoruydu. On altıncı yüzyılın sonlarında ve on yedinci yüzyılın başlarında Prag Habsburg Salonlarının mekanıydı ve 1918 yılında yeni, bağımsız bir ülke olarak ortaya çıkan Çekoslovakya’nın başkenti oluştu. 1948 yılında komünist rejim kontrolü ele aldı ve şehir yönetimini ele geçirdi, ancak Prag merkezli ‘Kadife Devrim’ sonucunda komünist yöneticiler görevden alındı. 1992 yılında Slovaklar ve Çekler yollarını ayırdı ve Prag yeni kurulan Çek Cumhuriyeti’nin başkenti oldu.
Prag her zaman bir çelişkiler şehri olmuştur ve günümüzde de olmaya devam etmektedir. Şehir hem tarihi hem de modern sanat eserleri ile –resim, heykel, edebiyat, müzik, tasarım ve mimari- tanınmaktadır, ancak şehir aynı zamanda sağlıklı besinler, birası ve turizm sektörü ile de ünlüdür. Prag ayrıca bir başkaldırı ve gösteri şehridir ve ortak değerler ön plana çıkmaktadır. On beşinci yüzyılda Katolik Kilisesinin hegemonyasına karşı savaşan Hussitlerden, 1968 ve (daha da başarılı olan) 1989’da komünizme karşı yürütülen savaşa kadar birçok tarihi gelişmede şehrin bu karakteri açıkça görülmektedir.
Her şeye rağmen, şehir tüketimciliğe de kucağını açmıştır, bunun en iyi kanıtı inşa edilmekte olan alış veriş merkezleri ve zaman zaman New York veya Londra’yı andıran alışveriş mekanlarıdır. Ancak, özellikle de geleneksel turist rotaları olan Eski Şehir Meydanı ve Kale’nin biraz ötesine geçebilirseniz, Prag’ın asıl cazibesi herkes için bir şeyler bulunabilmesidir. Prag’ı tatmanın en iyi yolu, parke taşı döşeli sokaklarda dolaşırken hemen her sokakta bulunan mükemmel mimariyi, yapıları ve kiliseleri gözlemlemektir. UNESCO’nu Doğal Miras ve Dünya Kültür Mirası listesinde sekiz yüz altmış altı hektarlık alan bulunmaktadır. Şehrin tarihi binlerce yıl geriye dayanmakta olup, şehrin ilk olarak (yaklaşık) M.Ö. 200 yıllarında Keltler tarafından kurulduğu bilinmektedir. Dolayısıyla, ziyaretçiler Kutsal Roma İmparatorluğu zamanından komünist çağa kadar uzanan birçok farklı manzara görebilirler.
Bunun yanında, deneyebileceğiniz birçok restoran ve katılabileceğiniz çok sayıda kültürel faaliyet bulunmaktadır. Turistler operaların veya klasik müzik konserlerinin keyfini çıkartabilir veya kulüplerde zaman geçirebilirler. Hem öğlen, hem de akşam yemekleri mantıki ve rekabetçi fiyatlarda sunulmakta olup, yemeğinizin yanında ünlü Çek birasını denemeyi unutmamanızı tavsiye ederiz.
100 Kuleli Şehir
Prag’ın mimari dokusu, Gotik, Roman, Barok, Rönesans, Modern ve Yeni Sanat Akımından eşsiz örneklerle, kelimenin gerçek anlamıyla tüm ana Avrupa sanat dallarının örneklerine yer vermektedir. Yapıların her cephesi bir usta ressamın veya mimarın çalışmasını sergilemektedir ve bu duvarların ardında Dvořák, Smetana ve Mozart gibi tanınmış Avrupalı müzisyenler çalışmalarını yapmışlardır. Bu çalışmaların böylesine çekici olmasının ardındaki nedenlerden birisi de sahip oldukları dini ve politik motiflerdir.
Bunlar arasında ilk sırada kuşkusuz Orta Çağın aristokratik güç merkezi olan Prag Kalesi yer almaktadır. Bir tepenin üzerinde bulunan kale ziyaretçilere muhteşem şehir manzaraları sunmaktadır. Kraliyet ailesinin yardımları sayesinde birçok zengin ve güçlü kişinin ilgisini çeken bir avlu yapılmıştır. Bu insanlar çağı en iyi ustalarını ve sanatçılarını kullanarak yazlık saraylar ve lüks konaklar yaptırmak için servet harcamışlardır. Burada papazlar da rol oynamıştır, ancak söz konusu olan koşullar biraz farklıdır: Bu zamanlarda Bohemya kilise reformcuları ve Katolik partizanların savaş alanıydı. Sayısız kilise, katedral ve manastır bu çatışmanın derecesini ve nihayetinde Katoliklerin zaferini göstermektedir. İşte bu yüzden Prag ‘100 Kuleli Şehir’ olarak adlandırılmaktadır.
Bu inşaat ve yeninden yapılandırma süreçleri Avrupa’nın en etkileyici şehir siluetlerinden birisinin ortaya çıkmasını sağladı. Ilık bir yaz gününde Prag’ın nefes kesici bir görüntüye sahip olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Ancak, şehir sonbaharın gümüş rengine bürünmüşken veya kışın kar altındayken de aynı şekilde etkileyicidir. Gece Vltava Nehrindeki yansımalar ve sokak lambalarının yansımaları ile aydınlanmış olan yapılarla muhteşemdir.
Kültür, Sanat ve Dinlence
Yüzlerce yıllık birinci sınıf tiyatro, sanat ve müzik deneyimi bilgili ve kültürlü bir toplum yaratmıştır: Habsburg devrinin sanat eserlerinden ve on dokuzuncu yüzyıl boyunca gelişen milliyetçiliğin açık bir şekilde seçildiği eserlerden hoşlanan Prag sakinleri galerilerini ve tiyatrolarını turistler kadar sevmekte ve sahiplenmektedirler. Yine de konser ve diğer şehir etkinliklerinin bilet fiyatları diğer ülkelerle kıyaslandığında oldukça uygundur ve her tabakadan insanın (örneğin hem turistlerin hem de şehir sakinlerinin) Prag’ın zengin kültürel hayatına girebilmesini sağlamaktadır.
Ancak entelektüel sanatsal akımlar her zaman baskın değildir: Çek Cumhuriyeti dünyadaki lider bira üreticilerinden birisidir ve Praglılar şehirdeki sayısız bira salonunda içki içmekten veya dumanlı jazz kulüplerin veya rock barları ziyaret etmekten hoşlanırlar. Havel’den Kafka’ya kadar şehrin birçok sanatçısından etkilenen kafeterya kültürü günümüzde tarihe karışmıştır. Dolayısıyla günümüzde daha çok dondurma yiyen, sayısız park alanından birisinde temiz hava alan, Çek imalatı olan Škoda araçlarından birisiyle şehirde gezintiye çıkan ve felsefe tartışan insanları görebilirsiniz.
Modern Şehir
1989’dan bu yana hem Prag’da hem de şehir sakinlerinde birçok değişiklik oldu. Gençler batılı gençler tarafından uzun zamandır keyfi sürülen bir özgürlük ortamında yetiştiler. Gerçekten de bazı açılardan Prag ile diğer büyük Avrupa şehirleri arasında pek bir fark yoktur. Şehirde Paris, Milano ve Londra’dakilerle aynı ürünleri satan giyim dükkan zincirleri bulunmaktadır. Herkesin bir cep telefonu bulunmakta, dünyanın her yerinde duyabileceğiniz grupların CDleri satılmakta ve oldukça gelişmiş bir Çek rock ve pop dünyası bulunmaktadır.
Çek Cumhuriyeti ekonomisi Kadife Devrim’in hemen ardından turist sayılarındaki artıştan büyük fayda sağlamıştır. Bunun sonucu olarak, birçok tarihi yapı büyük ölçüde restore edilmiştir. Ancak, bu yenileme çalışmalarının birçoğu kabaca gerçekleştirilmiş ve yapıların özelliklerini kaybetmesine neden olmuştur. Bunun sonucu olarak şehrin bazı kısımları Orta Avrupa stili bir eğlence parkına dönüşme riskine maruzdur. Balayında olan ve el ele tutuşup dar sokaklarda yürüyen çiftleri, Avrupa turunda olan öğrencileri veya şehir merkezinde zorlukla ilerlemeye çalışan büyük grupları şehirde dolaştırmak oldukça zor bir şeydir.
Ancak buna rağmen, Prag yine de Avrupa’da ziyaret edilebilecek en güzel ve çekici yerlerden birisidir. Gerçekten isteyen herkes şehirde sessiz köşeler ve hatta bölgeler keşfedebilir. Şehrin farklı bireylerden oluşan kozmopolitan grupların farklı isteklerini tatmin edebilme imkanı Prag’ın zengin hazinesinin en büyük kanıtıdır.